Renkler ve ornament... İşte bütün mesele bu. Ekrem Yalçındağ tablolarına baktığınızda hayal ettiğiniz neyse onu görüyorsunuz. Dingin bir deniz, masallardaki tavşan deliğine bir kuş bakışı, sağanak yağmurun ardından gelen rengarenk gökkuşağı... Hepsi ya da hiçbiri... “Bunlar tamamen soyut görselliği olan eserler. Fakat resme bakarken bir şeylere benzetme eğilimi de taşıyor” derken tam da bunu kastediyor.
Renkle aza indirgenmiş, sadeleşmiş resimler
çizmeye başladıktan sonra 1994
yılında Almanya’da okuduğu dönemde
şimdiki tarzını geliştiren Ekrem Yalçındağ, döneminin deneysel ve multimedya modlarında
çalışan Avusturyalı avangart sanatçı
Prof. Hermann Nitsch’in master unvanıyla
mezun ettiği isimlerden biri. Hayatı boyunca
‘ornament’ konusunu araştıran ve
bunun üzerine okumalar yapmaya devam
eden, kafasında her daim “Ne yapıyorum”
sorusuyla yaşayan Yalçındağ, “Bundan 100
sene sonra eserlerimin bir kitap gibi görünmesini
ve üzerine çalışmalar yapılmasını
isterim” diyor. Kültürümüzde ‘süsleme’
olarak bilinen ‘ornament’in aslında ne kadar
derin bir kavram olduğundan bahseden
usta ressamla Beyoğlu’nda, mimarisinde
İtalyan izleri barındıran yüksek tavanlı,
geniş atölyesinde buluştuk ve sohbet ettik